5 Aralık 2011 Pazartesi

Hızlı Post!

Turizm ve özellikle mutfakla ilgili bir mesleğin varsa kap visitor visa'yı gel.
PhD yapmak için hemen gel! Düşünme.
İngilizceni ilerlet gel!
Mesleğini yapmak için hayal kurma. Gel.
Öğrenci olarak gelme. Dil için geliyorsan git başka bir yere deli olma! Basamaksa öğrencilik 2 değil 5 defa düşün.
İş bulmadan gelme!
İş bulabiliyorsan gelmeden süper. İşini ayarla, al ceketini çık gel. Valize bile gerek yok. :)
Çift olarak gel.
Bekar olarak gel.
Dedikoduya hazırlan da gel.
Lokum alda gel.
Bir kutu damla sakız alda gel.
B planı C planı yaparak gel.
Hatun ya da Adam ayarla gel. :)
Para yap da gel.
Parasız gel.
Diploma ve sertifika denkliklerini alda gel.
Türkiye'yi bırak da gel!

devam edecek...


23 Kasım 2011 Çarşamba

Food! Yummy!

Uzun bir aradan sonra tekrar bir şeyler yazmaya karar verdim. Biraz da alış verişten bahsetmek istiyorum. Yeni Zelanda  klasik batı ülkeleri gibi yemek konusunda, özellikle de meyve ve sebze pahalı. Tek başınıza bu ülkeye geliyorsanız dışarıda hazır yemek daha karlı oluyor. Dediğim gibi klasik bir durum. Aşağıda bazı kareler göreceksiniz. Bazı pazar ve market fotoları, biraz olsun size fikir verir umarım. 
Öncesinde eti sütü ile meşhur bu ülkenin o meşhur ürünlerine değinmek istiyorum. Et, tabii ki bizim ülkedeki gibi değil. Kaba, kart, lezzetsiz ve kanlı. :) Kasaplar dışındaki etler aynen bu şekilde. Bazıları için "helal" değil. Countdown  ve benzeri dev süper marketlerde en ucuz eti bulabiliyorsunuz ancak en kötü et de buralarda satılıyor. Taze ve parlak renkli gözükmeleri için özel bir spray kullandıkları söyleniyor. Bunların dışındaki dükkanlarda özellikle hint ve arap marketlerinde "helal" ve diğerlerine nazaran kaliteli. Fiyatları ise bizim ordan ucuz ancak abartacak kadar değil. 15- 20 NZD arası kilosu normalde ancak artabiliyor da azalabiliyor da. Domuz eti daha da pahalı gariptir. :) Tavuk en pahalısı. Bir tam tavuk 10- 20 dolar arası olabiliyor. Çok garip, ancak tavuğun, tarım ve hayvancılık kültüründen gelen Yeni Zelanda gibi bir ülkede bu kadar pahalı olmasına anlam veremiyorum. :) Pahalı demişken sütten yoğurttan bahsedelim. Süpermarketlerde çok pahalı, bizim damak tadımıza en yakın olan 750 gramlık sade yoğurt, lezzeti farklı kimisine göre, çekilmez ve iğrenç. :P Bana sorarsanız çok lezzetli.  Hint yada arap marketlerde 3 NZD a bulmak mümkün 1 kiloluk kutularını.
Sushi ve nooddle'lı ürünler çok ucuz ve öksüz doyuran modelden. Biz baya bol tüketiyoruz. Marketlerde hazır olarak satılan noodle'lar ise çok ucuz ve pratik. Ama değişik lezzetlere açık olmayanlara, uzak doğu yemeklerini sevmeyenlere ve yemek seçenlere dikkati olmaları öneririm. Çünkü üstünde İngilizce yazı olanlar  oldukça yavan olabiliyor. Uzakdoğu süper marketlerinde anlamadığımız Kore, Çin, Japon dilinde olan ambalajları ise deneme yanılma yolu ile keşfedebilirsin. Seafood ve sebzeli olanlar çok leziz çıkabiliyor. :) Kebapçılar burda baya bir yaygın ve seviliyor ancak onlar kebab değil başka birşey satıyorlar bizce. Türkiye'de aynı şeyi yapmaya kalkanlar kısa sürede batabilir o kebaplarla. Yanında ayran bedava olan 1 liralık menülerden daha kötü olanlarına rastlayabilirsiniz.  :P Neyse...
Fish N Chips yağlı ama lezzetli, yer yer ucuz. Pizza pahalı ancak güzel. McDonalds,PizzaHut ve BurgerKing gibi fastfood türevleri en ucuz menüyü 10 dolardan satıyorlar. Ama tadları aşağı yukarı aynı.  Alkol ucuz değil. Bizdeki gibi. Ama insanlar su gibi içiyor. :) Dışarıda içeceksen yandın, minimum bir bardak 8 NZD. Vesaire vesaire...
Dönelim sebze ve meyvemize. Pazarlar genelde burda biraz farklı. Bizim pazarlarımızdan bulmak zor. Pazarlarda herşey oluyor. Kermes gibi daha çok. Sadece sebze meyve satılan pazarlar ancak araba ile gidilebilecek uzak semlerde var. Aşağıdaki kareler bu tür bir pazardan. 
Gördüğünüz gibi fiyatlar acayıp. :) Ki bu ucuzu. Süpermarketlere giderseniz çok daha pahalı bu ürünler.

Kışın etkisi diyorlar ancak yaz oldu hala devam, fiyatlar yüksek bize göre. Kışın bir adet patlıcan 9 dolardan en son bahar döneminde  2,50 dolara düştü, domatın kilosu 18 dolardı. En son 6.90 olmuştu. Ne şimdi bu ucuz mu? ucuz :)
Bir söylentiye göre eğer araban varsa şehir dışına çıkıp çiftliklerde alış veriş yaparsan çok ucuza mal oluyormuş. Bla bla bla...

Meyve en çok tükettiğimiz şey burda. Bizim pazarlar gibi fiyatlar. Ancak bunlar mevsiminde bu fiyat ki burda  bu iklimde bunların bedava olması lazım. :P

Balık, okyanus ülkesi, ada ülkesi dersin ancak fiyatlar biraz beklentimden yüksek lakin genede bu ülkeye göre ucuz kanımca. Lezzetli de. Bu kareler Auckland Fish Market'ten. Buranın Hal'i. O balıklar ufak değil bu arada :P.

Bu karede bir asya, çin marketten. Fiyatlar her zaman süpermarketlerden aşağıda. Bizim meyve sebzede ilk adresimiz. Ucuz. Noodle çeşitleri de çok fazla ve çok ucuz. Eni sonu hazır yiyecek, pek sağlıklı olduklarını sanmıyorum ama yiyoruz. :) Enteresan bir şekilde normalden daha ucuz olmalarına rağmen her gün arda uçurumlar olan fiyat farklılıkları olan ürünler olabiliyor. Bu yüzden sık sık kontrol etmek akıllıca oluyor.Bu Asya süper marketlerin birinde hoşumuza giden bir şey de, hafta sonuna kadar satılmayan bütün meyveleri büyükçe bir koliye doldurup kolisini 1 dolardan 3 dolara kadar değişen fiyatlarla satmaları. Yarısı çürük çıksa bile sağlam olanlar 3 kilodan fazla genelde :)
Durum bu daha çok örnek verebilirim ancak ortalama olarak durum sabit. Özet geçersek. Evde yemek yapmak pahalı. Dışarıdan yemek bazen akıllıca. Günlük 10 ila 25 NZD arasında harcayabilirsiniz yeme içme için. Hazır Noodle'la yaşarım diyorsanız 5 nzd yeter. :)

Afiyet olsun. :)


18 Ağustos 2011 Perşembe

Konaklama





İlk bir kaç gün hızla geçerken bir kaç haftayı deviriverdik Yeşil "Pahalı" Ülkede. Buraya gelmeden önce bir çok internet sitesinde ev kiralarına bakıyorduk. Biraz pahalı gibi görünse de çok bir fark olmadığını görüyorduk. Haftalık 200 NZD'ına süper evler, süper stüdyo daireler, harika odalar buluyorduk. Aylık 1000 NZD vererek ısınma, internet, barınma dertlerimiz ortadan kalkıyorduk. Tabii bu fiyatlar çift olduğumuz için bu şekildeydi. Tek kişi çok daha ucuza çok daha fazla imkanla barınabiliyordu.

(Hayali ve Temsili Ev Örneği)

Şu ana dönersek. "Allah kahretsin Rugby World Cup" diyoruz. RWC da nereden çıktı demeyin. Hemen yazıyorum. Burada ev sahipleri, kendini "Kiwi" sanan bir gurup çakal ve çakma Kiwiler (AsyallıKiwiler) bir grup emlakçının gazıyla kiraları ateşlemiş. Tabii kiralarla beraber her şey ateşlenmiş. Fiyatlar tavan yapmış. Gelmeden önce baktığımız evler 200 NZD'dan çıkmış 400-500 NZD'lara. Şaka gibi ama gerçek. Biz günler hatta haftalarca ev ararken zaman su gibi geçti. Misafir olduğumuz evin ev sahibi misafir anlayışları olmadığı için arkadaşlarımız sıkıştırmaya başlamıştı. Bizim yüzümüzden extra kira talep etmişti. Ev onun ya ne kadar çok insan yaşarsa o kadar hızlı eskirmiş ev vs vs... Kısa bir süre, misafir kaldığımız arkadaşlarla başka bir eve taşınma planlarımızda bizim bütçe yüzünden iptal olunca apar topar arkadaşlarımızın evinden ayrılmak zorunda kaldı. Kiwi işte. Tabi bu yorumları yaparken herkesi aynı kefeye koymuyoruz. Elbette her ülkede var çakal :P Neyse.

(Hayali ve Temsili Ev Örneği)

Hala evsiz ve seferiydik. Bir çok ev buluyor görüşmelere gidiyoruz ancak sonuç sıfır. Ev ararken, avantaj olan çift durumu şimdi dezavantajdı çünkü kullanımlarımız iki katı ve efendime söyleyim hızlı ve atraktif bir yaşantımız yoktu çiftiz ya. ;) Yabancı ve öğrenciydik bu da ikinci dezavantaj çünkü bir çok Kiwi dil sorunu istemiyor evinde. Ve tabii fiyatlar. Yüksek yüksek yüksek.

Ucuz ev yokmu? Olmammı... :) Nemli, güneş görmez, kalabalık, hersey paylaşımlı. Kısacası berbat bir çift için. Lafı geçmişken bu paylaşımlı olayını da anlatayım. Genelde apartlar da ve hosteller de mutfak başta olmak üzere tuvalet ve banyoda hatta bazen odalar paylaşımlı oluyor. Buda demek oluyor ki sizden başka bir çok kişiyle o alanları kullanacaksınız. Gamsız ve rahat bir adamsan yada "single"san pek sorun değil bu yazdıklarım, çok da ucuza ve acayipte eğlenerek yaşayabilirsin. Hele ki BackPacker olarak geziyorsan bunlar normal şeyler.
Ama biz değildik. :P Ayrıca ev ve bina sahiplerinin yarısında çoğu asyalı,uzak doğulu. Göçmenlerin tamamını çıkarırsan Auckland'ın nüfusu %60 azalır.

(Gerçek ve Yaşadığımız Oda)

Okul açılmış ve neredeyse 40 gün olmuştu geleli ve nihayet bir oda bulduk. Nereden nereye. Gelmeden önce 3 oda ev hayalı kurarken şimdi bir hostel de, bir oda ama banyo ve tuvaleti paylaşımsız bir yer bulabilmiştik. Hafta da 260 NZD'a :P. Mutfak paylaşımlı. Okula 20 dk. yürüme mesafesinde. Yani yol parası vermekten kurtulduk. Avunuyoruz işte. :P

(Gerçek ve Yaşadığımız Oda)



Flatemate diye bir şey var eminim bazılarınız biliyordur, hatta "Ee flatemate bulsaydınız ya" demiştir. Aradık tabii ki. Ama nafile yukarıdaki bazı nedenlerden istenmedik ya da bize hiç uymadı şartlar. Bir evi paylaşmak çok zor gerçekten. Sinirli, titiz ve sabırsız biriysen katil bile olabilirsin. :P Hele ki buraya okumaya gelen farklı kültürlerden insanlarla bir çatı altında olmak bile sinir bozucu bir durum. Kimseyi kötülemek istemem ama gerçekten temizlik ve yemek anlayışı çok ama çook farklı. :) Beni çok titiz ve temizlik delisi zannetmeyin sakın. Hiç alakası yok. Okulda ortak alanda yaptıkları şeyleri bir ara yazıcam sonra siz karar verin. :)

Nem'e de değinmeden bitirmek istemiyorum. Bir evde ne kadar nem olabilir ki değil mi? Söyle giriş yapayım. Bu ülke astım hastalığı oranında lider. Yanılmıyorsam %62 olması lazım. 10 kişiden 6sı işte. :P ve kimsenin de derdi değil. Bu Kiwi'ler bi garip. Nem bizi ne kadar etkiliyorsa onları da etkiliyor ama umurlarında değil adamların. Kirli torbasında (abarnıyorum) bir haftada yeşile dönen atletim var. :P Çok dikkat edilmeli. Ev güneş görmüyorsa asla orda durmayın. Gidin. Terk edin orayı. Aparlatda ya da benzeri binalarda nem'in etkisi daha az. Evi sıcak ve kuru tutmakta size elektrik faturası olarak çok çok çok pahalıya patlayabilir. Aylık 300 NZD den fazla fatura görebilirsiniz ki iyi ihtimal. Çünkü evi kurutmak için humidifier dene bir alet kullanmak zorundasınız :P

Kira ödemeleri haftalık biliyorsunuz ancak aslında bu ödemeleri genelde iki haftalık alınıyor. Birde 3 haftalık kirayı extra istiyorlar buda deposit işte. :) Çıkarken alıyorsun. Ama dikkat etmek lazım. Tipik ev sahibi titizlikleri var ki size pahalıya patlayabilir evden ayrılırken. Evi kiralarken kontrat imzalanıyor ve bu Türkiye'deki gibi tırışkadan bir kontrat değil. Zamanından önce çıkmak istersen 3 hafta yada kontratta ne kadar yazıyorsa o kadar evin kirasını ödemek zorundasın. Tabii o süre içinde istersen evde kalabilirsin. :) Ayrıca emlakcı bedeli var onda vericen. Çoğu zaman bir haftalık kira oluyor bu da. Kaldığın yere göre bu harcamalar artıyor. Elektrik, su, ısınma, park yeri, temizlik, güvenlik vs vs... bu harcamaların ne kadarı kiraya dahil çok dikkat edilmeli. Bu ülkede kurallara ve kanunlara harfiyyen dikkat ediliyor kesinlikle.

Özet geçersek; kiralar yüksek, evler kötü, nem en büyük sorun, "Allah kahretsin Rugby World Cup" :P. Kiwillerin bazıları çakal. Paran varsa her şey kolay. :P

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Yeşil Ülke Ve Ulaşım




Hava alanından eve dönüş heyecanlıydı bizim için. "Bir ülke bu kadar mı yeşil olur" diyorduk birbirimize. Emel bana bir şey gösteriyor ben ona bir şey işaret ediyordum. :) Her şey yeni her şey mükemmeldi bizim için. Eve vardığımızda sabahın 9 gibi birşeydi. Hatırlamıyorum. :P Bizi misafir eden arkadaşlarımız sağ olsun rahat etmemiz için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Biraz dinlendik ancak uyumadık çünkü Jetlag denilen meretten en az etkilenmek için NZ'in gece gündüz senkronuna uygun uyumamız gerekiyordu.
Burada trafik soldan akıyor İngiliz usulü. Eve gelene kadar bayağı bir şaşırttı bizi bu sistem. Auckland kötü trafiği ile meşhur bir şehir. Aslında kent yüz ölçümüne göre çok tenha ancak burada 16 yaşında ehliyet alındığından ve araba bir zorunluluk olduğundan her evde en az 2 araba bulunuyor. Ayrıca toplu taşıma tam bir kabus burada. Yetersiz ve pahalı. Bunun sonucu da araba kullanımı zorunlu hale geliyor. Genelde otobüse bizim gibi yabancılar ve çocuklar biniyor. :) Benzin de TR'a göre oldukça ucuz. Ne acıdır ki petrol kaynaklarına bu kadar uzak bir ülke de petrol bedava gibi birşey. :P Zaten adamlara "4 tl benzin" diyoruz anlam veremiyorlar. Neyse...

Sanırım 5-6 tane toplu taşıma firması var. Hepsi her yere gitmiyor şehri paylaşmışlar. Ayrıca şehir bölümlere ayrılmış. Bir bölgeden başka bir bölgeye gitmek çok masraflı. Sabit ücret yok. Gideceğin yeri şoföre söylüyorsun ona göre sana fiyatını söylüyor ve veriyorsun parasını. Biz mesela Stage5 den Stage1 e gidiyoruz. Kişi başı sadece gidiş için 6.80 NZD veriyoruz. :P Çok pahalı ve otobüs yılan gibi dolanıyor mahalleleri 15 dk.lık yok oluyor otobüsle 70 dk. BERBAT! Ayrıca bu firmalar için ayrı ayrı toplu taşım kartı almak zorundasın. Yani bir tane "kentkart" ya da "akbil" al in-bin yok. Bornova ile Balçova'nın ayrı kartı olması gibi yani. SAÇMAKLIK!


Ancak otobüsler genelde çok dakik ve belediye otobüs şoförleri çok kibar ve yardım sever. Aceleleri de yok. :P Genel olarak otobüse binenler de kibar insanlar. Şoföre iniş ve binişlerde selam veriliyor bazen minik sohbetler ve şakalar bile yapılıyor. :) Maxx.Com'da nereden, nasıl, saat kaçta ve kaç metre yürümen gerektiğini ve ne kadar zamanda gideceğini öğrenebiliyorsun. Bu site olmasa yandın zaten. :P

Özet geçersek; Ulaşım yetersiz ve pahalı. Benzin ucuz, araba ucuz. Park yeri sorunu her büyük şehirde olduğu gibi ve pahalı. Auckland geniş ve karmaşık bir yol sistemine sahip.

Devam edecek...

16 Temmuz 2011 Cumartesi

İlk Temas

Yukarıdaki kapıyı görene kadar insan Yeni Zelandaya geldiğini tam olarak anlayamıyor. İzmir'den İstanbula'a gitmek gibiydi Türkiye-Kore, Kore-Yeni Zelanda yolculuğu. :)
Tipik turist tepkisi ile hayranlıkla dikildik kapının önünde bir kac saniye sonra dikkatimiz yerel kuş sesleri böldü. 20 metrelik bir koridorda Yeni Zelanda'nın simgesi haline gelmiş kuş sesleri bizi baya bir havaya soktu. Biraz ilerideki sehir ve ülke ile ilgili bilgi ve haritaların olduğu broşürlerin hepsinden aldık :P çünkü bedavaydı.
Az sonra gümrük kontrolunden geçeceğimizi hatırladık ve hafif bir strese girdik. Çünkü valizlerde ilaçlarımız, lokumlarımız, türk kahvelerimiz bize göre sorun çıkartıcaklardı. Önce uzun bir kuyruk, ne kuyruduğu bilmiyoruz ama girdik o kuyruğa herkez gibi. :) Bir Kiwi'yle ilk teması bir kaç dakika sonra yaşadık. Pasaport ve vize kontrol memuru kibar ve güler yüzlüydü. Pek birşey de sormadan geçirdi bizi çizgiden. Şimdi sıra valizleri alıp kontrolden geçmek kalmıştı geriye sonra özgürdük. :P . Gavur ölüsü gibi valizlerimiz aldık bir kac yüz metre yürüdük ve ikinci sıramıza girdik. Kısa sürede sıra bize geldi. Önce bir memur soruları sordu ve ucakta doldurduğumuz deglare kağıdını verdi. Soru klasık cevaplar ise belli " Turkish Lokum, Turkish Cafe, Some Medician". Adam OK! dedi bir kaç samimi dialoktan sonra. :P A! Ha! Süper geçti sıra XR den valizleri geçirmek kaldı. Onu da bir kac saniyede geçtik ve exit tabelalarını takip etmeye başladık. Bir kapı. Açıldı. Ana! Baya bildiğin(bilmediğin) Auckland biraz ilerideydi. :P Bu muydu. "Border Secure" stresimizin kaynağı. :) Kapıdan çıkarken herkalde ağızlarımız kulaklarımıza değiyordu. :P
Hava alanında bizi bir arkadaşımız kaşlayacaktı. Gözlerimiz hemen onu aramaya başladı. Onu arayan gözlerimiz bize süpriz yapan başka bir arkadaşımızı görünce çok sevindik ve hemen yanında da bizi karşılamak için bekleyen diğer arkadaşımız. Bir kaç dakika sonra arabayla havaalanından çıkmış kalacağımız yere doğru gidiyorduk. Tabii biz hayret ve hayranlıkla dışarıya bakıp hemen kıyaslamalara başlamıştık bile. :)....

Devam edecek...